Gazze’de öldürülen çocuklarla ilgili yaptığı paylaşımın ardından işinden kovulup tutuklanan ve işkence gören İsrailli tarih öğretmeni Meir Baruchin CNN Türk Dış Haber Muhabiri Aybike Coşkun’a konuştu.
İşte Baruchin’in CNN Türk’e özel açıklamaları…
8 Ekim’de Facebook üzerinden bir paylaşım yaptınız. Bu paylaşımınızı bize anlatabilir misiniz? Bu paylaşımı yaptıktan sonra başınıza neler geldi?
“7 Ekim savaşı başladığından beri, Gazze’deki sivillerin özellikle de masum kadın ve çocukların hedef alınmasına duyduğum kızgınlık hakkında paylaşımlar yapıyorum. Tamamen yok edilen aileleri paylaşıyorum. Olay ogün gerçekleşen şiddetli bombalamalar esnasında hayatını kaybeden Abu Bakr ailesinin 5-6 çocuğunun cansız bedenlerini gösteren paylaşımdan kaynaklandı. Aslında cesetleri gösteren paylaşımlar yapmam ancak o kadar etkilendim ki olabildiğince insana İsrail adına ne yapıldığını göstermek istedim.
Bu paylaşım ve Gazze’deki masum sivillerle ilgili olan diğer paylaşımlar beni birçok İsraillinin gözünde Hamas destekçisi yaptı. 18 Ekim’de savunma yapmam istendi, bir sonraki gün kovuldum. 9 Kasım’da sorguya çağrıldım. Polis merkezine girdiğim an, ellerimi ve ayaklarımı kelepçelediler. Sonra beş dedektifle, daireme getirildim ve evimi alt üst ettiler. Sonra ilk sorgulama için polis merkezine geri götürüldüm. Bu sorgu, saatler sürdü. Daha sonra Kudüs’teki Rus yerleşkesindeki bir hapishaneye götürüldüm. Yüksek riskli mahkum olarak sınıflandırıldım. Tek kişilik hücreye koyuldum. Saatimi aldılar. Hücremde cam yoktu, sabah mı akşam mı anlamıyordum. Sonraki gün hakim, tutukluluğumu 13 Kasım, Pazartesi gününe kadar uzatmaya karar verdi. O gün serbest bırakıldım.”
Anladığım kadarıyla bu sorgulamadan sonra 4 gün hapishanede kaldınız. Bu süreci biraz daha detaylandırabilir misiniz? Bütün bu süreç, bir İsrailli olarak size nasıl hissettirdi?
“Öncelikle şunu söylemem gerekiyor: Yahudi olmam, bu süreçte önemli bir rol oynadı. Filistinli olsaydım her şey farklı olurdu. Daha çok şiddet görürdüm. Dediğim gibi yüksek riskli mahkum olarak sınıflandırıldım. Tek kişilik hücredeydim. Gardiyanların benimle konuşmalarına izin yoktu. Yanıma bir şey almama izin verilmedi. Televizyonu bırakın, kitap bile yanımda yoktu. Hücreye kendi kıyafetlerimle girdim, dört gün boyunca aynı kıyafetler üstümdeydi. Bana buram buram sigara kokan iki eski battaniye verdiler, işte bu kadar. Serbest kalana kadar saatleri saydım. Tek kişilik hücrede olmak, hiç kolay bir şey değil. Geceler boyu diğer mahkumların çığlıklarını duyabiliyordum. Özellikle de Filistinlilerin. Bu korkunç bir durum. Ancak ben sadece dört gün geçirdim orada. Filistinli mahkumlar çok daha uzun süre orada kalıyorlar.”
Bir tarih öğretmeni olarak genç nesille epey vakit geçiriyorsunuz. Kendi tecrübelerinize dayanarak İsrailli gençlerden biraz bahseder misiniz? Filistinliler ve Gazze Hattı konularında ne düşünüyorlar?
“Burada önemli nokta, İsrail’de okul çağındaki çocuklar yalnızca tek ses duyuyor. Doğdukları andan itibaren hep aynı sesi dinliyorlar. Ulusal ses; evde, okulda… ana akımda hep aynı sesi duyuyorlar. Bu yüzden de onlara “Filistinli” denince akıllarına doğrudan teröristler geliyor. Bu çoğu İsrailli için aynı. Filistinliler belli belirsiz siluetlerden fazlası değil. İsimleri yok, yüzleri yok, aileleri yok, umutları, planları yok.”
Okula geri döndüğünüzü duydum. Okula dönüş süreciniz hakkında konuşabilir misiniz? Sonrasında neler oldu?
“Belediye kaybetti. Mahkeme geçici tedbir kararı çıkardı ve beni görevime iade etti. 19 Ocak’ta okula döndüm. Belediye itibarımı lekelemeye karar vermişti. Sistematik bir şekilde öğrencileri ve velilerini doldurmuşlardı. Okula adımımı attığım anca onlarca öğrenci etrafımı sardı ve bana küfür etmeye, tükürmeye başladı. 8’den öğlene kadar, 12’ye kadar resmen kuşatma altındaydım. Öğretmenler odasındayken öğrenciler camları yumrukluyordu. Bana, anneme, çocuklarıma küfür ediyor ve ölmemi, vücudumun her yerinde kanser çıkmasını diliyorlardı.”
Netanyahu hükümeti ve Gazze Şeridinde son dört aydır gerçekleşenler hakkında ne düşünüyorsunuz?
“Netenyahu hükümetinin felaket olduğuna inanıyorum. Bugün olduğumuz noktaya bizi onlar getirdi. Bir ülke savaşa gittiğinde hedeflerini belirlemesi, bir taktiğinin olması gerekir. Nasıl, nasıl hedeflerinizi gerçekleştireceksiniz? Her şeyi bir kenara bırakın bir uzun vadeli planınız olmalı. Savaşın bittiği gün ne olmasını bekliyorsun? Şu anda bunların hiçbiri yok. Net hedeflerimiz yok, taktiklerimiz yok, ve kesinlikle uzun vadeli bir stratejimiz yok. Gazze’de yaptıklarımız, orada yaptıklarımız intikam için ve intikam bir politika değildir. İnanıyorum. Bir gün Yahudiler ve Filistinliler bu ülkede birlikte huzur, eşitlik, onur, dostluk ve işbirliği içinde yaşayabilsin diye dua ediyorum. İnşallah.
Bu röportajı bir Filistinli izliyorsa ona şunları söyleyerek yüreklendirmek istiyorum: Vazgeçmeyin. Özgürlüğünüzden vazgeçmeyin. Bir gün özgürlüğünüze kavuşacaksınız. Temel haklara sahip olmanızı istiyorum. Sahip olduklarıma, sizin de sahip olmanızı istiyorum. Çocuklarımın sahip olduklarına, sizin çocuklarınızın da sahip olmasını istiyorum. Yahudi ve Filistinli çocuklarının birlikte okula gidip, maç yapıp, sınavlara hazırlanmasını istiyorum. Barış içinde birlikte yaşamak istiyorum. Birlikte yaşamak şiddet anlamına gelmez. Kültürlerimiz benziyor. Dillerimiz benziyor. Barış içinde birlikte yaşayabiliriz. Umuyorum ki bir gün bu gerçekleşecek.”
GÜNDEM
03 Ekim 2024SPOR
03 Ekim 2024GÜNDEM
03 Ekim 2024SPOR
03 Ekim 2024SPOR
03 Ekim 2024GÜNDEM
03 Ekim 2024GÜNDEM
03 Ekim 2024